Genel, Kitap Yorumlarım

Onu Ben Öldürdüm – Guillaume Musso Kitap Yorumum

Herkese merhabalar, güzel günler diliyorum öncelikle. Bu kitap uzun süredir Hepsi burada indirimlerinde bir kitaptı. Satın aldıktan sonra polisiye-suç kategorisinde olduğu için önceliklerim arasına girdi. Yazarı hiç duymamıştım ama yabancı ülkelerde çok satanlar listesindeydi.

Konusu ise 2017 yılında Saint Exupery Lisesi mezunlarına yapılan bir partide geçiyor. Eski arkadaşlıklar ve değişen yaşamların göz önünde olduğu bir partiden bahsediyoruz tabi ki gizlenen bir cinayetten. Thomas ölen arkadaşının neden öldürüldüğünü araştırılıp öğrenmesinden korkuyor.

Konusu temelde basit olsa da katili bulamamız heyecanı ve gerilimi anda tutuyor diyebilirim ama geçmiş-günümüz olarak hikayeden bahsedilmekte. Karakterler olayları eşeledikçe çok farklı detaylar ortaya çıkıyor. Bu bazen sıkılmama sebep oldu ama sonunda katil asla tahmin etmediğim birisi çıktı.

Ölen çocuğun kız arkadaşının ortadan kaybolması, ailesinin okula yardım yapan ve -yanlış hatırlamıyorsam- yönetiminde olması, olayların okulun imajını zedelememesi amacıyla bastırılması, ilerleyen yıllarda yanlışlıkla yıkılan duvarda ölen çocuğun para dolu çantasının bulunması gibi olaylar süregelmekte.

Şans verilmesi gereken polisiye kitaplarından biri diye düşünüyorum, geçmiş – gelecek olay akışına biraz sabredebilirseniz güzelce akacağını düşünüyorum.

“Roger Martin Du Gard’s tekrar oku: Var olmak baştan sona bir savaştır. Hayat ise devam eden bir zafer.”

“Her anının kurgusal bir yanı vardır, yeniden inşa edilmiştir ve bu da gerçek olmak için biraz fazla güzeldi.”

Genel, Kitap Yorumlarım

Diğerleri – Mahir Ünsal Eriş Kitap Yorumum

Türk dili edebiyatı öğrencisi Sacide ve arkadaşı Cahide’nin yurttan ayrılıp eve çıkmak istemesiyle başlar olay. Ermeni bir ailenin konaktaki bir odayı Sacide ve Cahide’ye kiralıyorlar. Ev sakinleri ve kızların arasında geçiyor roman.

Kurgunun içerisine siyasal kutuplaşmalar, dönem şartları serpiştirilmişti. Yazarın dilini çok beğendim, akıcı ve gizemli olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. Karakterleri detaylıca anlatılmamıştı evet, kısa bir yolculuktu bu kitap araya bilim kurgu vari esintiler serpiştirilmişti. Kitabın sonunda da olayın açığa kavuşması beni şaşırtmıştı.

Yazarın başka bir kitabı -öbürküler- ile bağlantıları varmış. Benim bundan haberim yoktu tek başına okudum, havada kalmadı ben okurken. 120 sayfalık ince bir romandı. Kitap içinde illüstrasyonlar da okumanıza eşlik ediyor. Yazarın diğer kitaplarını da merak ediyorum.

“İçinde beşiğinden bir şeyler taşır insan.”

“Ölümün gidenin değil de kalanların başına bela olduğunu tam o gün anladı işte.”

Genel, Kitap Yorumlarım

Kızıl Veba – Jack London Kitap Yorumum

Jack London’dan çoğumuz küçükken Beyaz Diş’i okumuşuzdur. Yazarın son zamanlarda Modern Klasikler serisinde bir sürü kitabı basılmış. Kütüphanemde okumayı istediğim o meşhur kitap Martin Eden’in de yazarı. Kalemini, öykülerini çok sevdiğim bir yazar. Benim için Stefan Zweig gibi, ne yazsa okurum dediğim bir yazardır.

Kitaptan bahsetmek gerekirse Dünya’yı saran bir hastalık halihazırda devam ediyorken tanışmamız bir tesadüf değil diye düşünüyorum. Eski zamanlarda veba, şimdilerde korona… Salgınların insanlığın sonunu getirdiğini savunlar bir yana, bu salgınların nüfusu azaltmak için gizli bir oyun olduğunu düşünler bir yanayken bu kitapta Kızıl Veba hastalığının insanları öldürdüğü bir dünyanın sonu geliyor. Dünya’nın sonu gelmek üzereyken neler yaşanabileceği hipotezleri üzerine yazılmış bir kurguydu.

Kızıl Veba enfekte ettiği kişiyi 2 saat içerisinde öldürüyor. Kişi ölene kadar bilinci açık kalıyor. Topuklarından başlayıp kalbine kadar ilerleyen hissizlik sırasında hastaların yüzü kıpkırmızı olmasından alıyor adını. Profesör James, milyonlarca insanın ölmesine rağmen hayatta kalıyor. Hastalık sayesinde zamanda yolculuk yapıyor. Geçmişe ve geleceğe gidebiliyor.

Çok keyifli bir kitaptı. Kitabı okurken film izliyormuşum gibi hissettim betimlemeler öylesine güçlü. London’ın kalemiyle tanışmanızı şiddetle öneririm.

“Zaten her şey geçip gider.”

“İnsan eskiden beri metafizik bir kavram olarak mutlak adalete inanır ama anlaşılan o ki evrende adalet diye bir şey yoktur.”

Genel, Kitap Yorumlarım

On Küçük Zenci – Agatha Christie Kitap Yorumum

Polisiyenin Kraliçesi Christie’den inanılmaz bir kitap daha. Sonunu asla tahmin edemeyeceğiniz, heyecanı son noktada tutan bir kitaptı. Aktı geçti diyebiliriz.

Karakterlerin her biri farklı meslek gruplarına mensup, onları adaya davet eden kişinin adaya gelmemesiyle olaylar başlar. Geriye dönüş yolları olmayan bir adada mahsur kalmışlardır. Zenci adasına çağrılan on kişinin adada yaşadıklarını anlatıyor. Her gün aralarından birinin öldürülmesiyle katilin kim veya kimler olabileceğini araştırıyor karakterlerimiz. Adaya çağrılanlar bir tesadüf eseri miydi yoksa her şey en başında planlanmış mıydı?

Plaktan duyulan o şiiri aşağıya ekledim. Kitap okuma alışkanlığı kazanmaya çalışan ve gizem-polisiye türünü seven okurlara canı gönlümden güzel bir öneridir. Çok ayrıntıya girmeden kitabı temel hatlarıyla sizlere anlatmak istedim, kitaptaki cinayeti karakterlerle birlikte çözmenizi isterim.

On küçük zenci kardeş yemeğe başladılar,

Biri tıkanıverdi, geriye dokuz kaldı.
Dokuz küçük zenci kardeş gece çok geç yattılar,
Biri uyanamadı, geriye sekiz kaldı.
Sekiz küçük zenci kardeş gezintiye çıktılar,
Biri eve dönmedi, geriye yedi kaldı.
Yedi küçük zenci kardeş gidip odun kestiler,
Biri kendini kesti, geriye altı kaldı.
Altı küçük zenci kardeş kovanla oynadılar,
Birini arı soktu, geriye beş kaldı.
Beş küçük zenci kardeş hukuka yazıldılar,
Biri yargıç oldu, geriye dört kaldı.
Dört küçük zenci kardeş denize açıldılar.
Birini balık yuttu, geriye üç kaldı.
Üç küçük zenci kardeş kafesleri gezdiler,
Birini ayı kapdı, geriye iki kaldı.
İki küçük zenci kardeş güneşte çok kaldılar,
Birini güneş çarptı, geriye biri kaldı.
Son küçük zenci kardeş tek başına sıkıldı,
Gidip kendini astı, geriye kimse kalmadı.

Herkese iyi okumalar dilerim.

Genel, Kitap Yorumlarım

Sarı Odanın Esrarı / Gaston Leroux Kitap Yorumum

Suç-gizem-polisiye türlerinde okumayı sevdiğim için bu kitabı almıştım. Sanırım alanında yazılmış ilk ”kilitli oda ya da imkansız suç gizemi’ kitaplardan biriydi. Okurken çok sıkıldığım zamanlar oldu. Yazarın anlatım dilinden değil de olay örgüsünün sürekli bir ipucu olmadan odanın çevresinde dönüp dolaşmasıyla ilgili olabilir.

Kendini kızıyla birlikte bilime adamış, evlerini çalışma alanına çevirmiş Profesör Stangerson’un kızının- Matmazel Stangerson’un- kilitli hatta ve hatta sürgülü bir odada saldırıya uğraması ile katilin odadan nasıl kaçtığı ve kim olduğu gizemini araştırıyor polisler, muhabirler ve gazeteciler. Ev hizmetlilerinin verdiği ifadeler de anlatıma eklenmiş ve yer yer onların sorguya alınmasını da okuyoruz. Matmazel’in hayatını da araştırıyorlar sonlarında ipucu bulmak adına.

Olay örgüsünde konuyu anlatan yaşayan karakterlerden birinin olmasını beklerken olayın gizemini çözmeye çalışan gazeteciden okuyoruz maalesef. Sherlock Holmes’a atıfta da bulunuyor yazarımız hatta. Holmes karakterini bastırıp gazetecinin davranış olarak kendini yükseltmesini okudum yer yer.

Yazar bir tık kitabın gizemli olması için olayları birbirine karıştırmış, sonunda da hiç şaşırmadım beni yükselten bir son değildi kesinlikle ama yazıldığı zamana göre güzel bir kitaptı. Çok sevdiğim bir tür olduğu için olayın kendi benliğindeki gizemlerin çözülmesini ben daha çok seviyorum. Belli bir temel üzerinde detaylar ekleyip-gereksiz- gizem yaratma çabası beni bir tık sıkıyor diyebilirim.

Sağlıcakla kalın.

🌾”Rastlantılar, dedi dostum, hakikatin en kötü düşmanlarıdır.”

Genel, Kitap Yorumlarım

Karantina Serisi – Beyza Alkoç Kitap Yorumum

Merhabalar öncelikle. Cümlelerimi doğru seçebilmek adına birkaç kişinin- yorumlarına çok değer verdiğim şahsına münhasır değerli okurlar- yorumlarını okudum. Bu kitabın önerilmemesi ve yaş kısıtlaması yapılması konusunda kendilerine hemfikrim. Eril baskınlığın, argonun havada uçuştuğu bir seri. Hiç hoş değil.

Okulda işlenen cinayet yüzünden suçlunun bulunması için okul karantina altına alınır. Asıl kızımız ve oğlanımız birbirinden haz etmiyordular başta hatırladığım kadarıyla. Sonrasında ipuçları sayesinde bir anda olayı çözmek için dedektif rolüne yükseliyorlar kendilerince. Buranın bir lise olduğunu ve karakterlerimizin 16-18 yaş aralığında olduğunu unutmayalım. Katilin kim olduğunu anlamayalım diye yazar olayları birbirine karıştırmış ki bu da olay bütünlüğünün bozulmasına sebep olmuş. Katili okurken de tahmin ettim ve sonuçta da hiç şaşırmadım.

Okuyup beğenenler olduğu için zaman doldurmak ve kafamı dağıtmak için alıp okuduğum bir seriydi. Okurken akıcı gelmişti ama ilk 4 kitabını okudum ve söyleyebilirim ki genç okurlara önermiyorum. Daha kaliteli seriler ve kurgular varken bu kitabı okumayın. Kötü sözlerin ve olayların zihninize siz fark etmeden empoze edilmesine izin vermeyin.

Çoğu okurun bu kitapla okuma alışkanlığı kazandığını gördüm gözlerimle haklısınız ama emin olun bu kitaptan daha iyileri ve edebi açıdan da daha güzel yazılmış ve işlenmiş olanları var. İlkler özeldir anlıyorum ama kurgu niteliği konusunda körleşmiş bir şekilde savunmamanızı rica ederim. Emeğe saygım var tabii ki ama bütünsüzlüğün ve argonun baş göstermesine şiddetle karşıyım. Hoşça kalın.

Genel, Kitap Yorumlarım

Hercai – Sümeyye Koç Kitap Yorumum

Kitabı okuduktan sonra o kadar çok hafızamdan silmişim ki konusunu hatırlamak için internete baktım. Bu cümlemden anlaşılacağı üzere söylenecek çok sözüm var. Yazarın emeğine saygım sonsuz, benim beğenmediğim kısım olay örgüsü, karakterler ( eğer karakteri varsa?).

Yakın zamanlarda dizisi olmuştu, kesinlikle izlemedim ve izlemem de. Çok bunaldığım zamanlarda beni yormayan kitap stoğu yaparım kendime. Bu kitapla da markette kesiştik. Okurken akıcıydı evet ama mantık hatası beni duraklatmaya yetti. Sevmedim ve benim düşünce anlayışıma karşıt düşünceler vardı ki bence herkese de hitap etmemeli. Birazcık neler anlattığına değineyim.

Ana erkek karakterimiz Miran küçükken bir cinayete tanık -Miran’ın babası Ahmet’i Hazar’ın babası öldürmüştür- olur ve büyüyene kadar kendini intikam ateşiyle yetiştirir. İntikam için soyadını değiştirir ve Hazar’ın ailesine sızmak için yaptıklarını okuyoruz. Hazar’ı kendine aşık etmesi, ailesine kendisini beğendirmesi -sahte bir kimlik-soyadı da dahil- de yaptıklarına dahil. Tahmin edeceğiniz üzere Hazar kızımız bunlara kanıyor ve nikah gününden sonra terk ediliyor. Bu süreçte başına gelen iğrenç olaylardan bahsetmiyorum bile.

Dünya’da hiç mi erkek kaldı güzel kızım, aklın nerde Allah aşkına. Terk edildikten sonra Hazar’ın kendini kandırması -onu unutacağım falan-, Miran’ın pişmanlık (?) duyup Hazar’ın peşine düşmesiyle kitap bitiyordu sanırım. Çok rezilce. Miran’ın emniyet güçlerinden ve psikolojik destek alması gerektiğini düşünüyorum. Hazar’a da bu körlükle sabır ve akıl diliyorum.

RS’de bile olsanız mantık hatalarıyla, bozuk karakterlerle okumamanızı dilerim kitap dostlarım. Beğenen insanlara da çok şaşırıyorum. Namus ve karakter söz konusu. Kadınların bastırıldığı eril bir dünyada yaşıyorken bu gerçeği de yıkmaya çalışıyorken böyle kitaplar okumayın ve beğenmeyin rica ederim. Beğenenlere ve yazarın emeğine saygım sonsuz. Hoşça kalın.

Genel, Kitap Yorumlarım

Obsidiyen – Jennifer L. Armentrout Kitap Yorumum

Herkese tünaydınlar öncelikle. Bu yazarı okuyan herkes çok övmüştü ki zamanında iki serisini topladım ve ben Lux serisiyle başladım okumaya. Yazım dili çok akıcı öncelikle. Karakter muhteşemliği işlenmiş tabii ki ama benim için fark etmez.

Kitap beklediğimden de iyiydi. Klişe bir konu olmasına rağmen gerçekten çok güzel işlemiş. Klişelikten kasıt süper güçlere sahip olması ama bunun da bir sebebi var ve bu hiç de sıradan değil. Kitap durağan değil tahmin edeceğiniz üzere, akıcı ve olay bağlamları güzeldi.

Kitabın konusundan bahsetmek gerekirse, annesi ve Katy başka bir kasabaya taşınırlar ve annesi Katy’nin sosyalleşmesini ister. Tabi yan komşusu Daemon şanslı kişidir. Didişmeli başlayan bir tanışmayla kasabada olayların çıkması, kaçırılma ve kavga mevzuları, ile Katy kasabanın sıradan bir yer olmadığını fark eder. Daemon’da yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunu fark eder ve çözmeden bırakmaz.

Daemon ilk tanışmalarında Katy’ye karşı soğuk davranıyor. Kardeşini olabilecek bütün tehlikelerden uzak tutmak için. Kendi türünü gizleme iç güdüsü de diyebiliriz. Sonrasında kendiyle ne kadar savaşırsa savaşsın duygularına mani olamıyor. Bu süreci yazarımız çok güzel anlatmış.

Çok süper üstü bir kitap değil ama boş zamanlarda kafa dağıtmak için okunabilecek bilimkurgu-drama türünde bir kitap olduğunu söyleyebilirim. Bir tık Wattpad vari ve çok az da olsa cinsel ögeler içermekte, okuyanların dikkatine.

Dex Yayınları’nın kitap kapağı basma konusunda problemleri var yani kapak o kadar kötü ki insanı okumaması için itiyor resmen. Alırken bende önyargıyla yaklaştım ama yazarın adını çok duyduğum için alıp okudum diyebilirim.

Genel, Kitap Yorumlarım

Şeytan’ın Günlüğü – Lenoid Andreyev Kitap Yorumum

Kitabı alırken ismi çok dikkatimi çekmişti. İsimden de anlaşılacağı üzere Cehennem’de canı sıkılan Şeytan Dünya’ya gelir farklı bedenleri konak olarak seçer. Kişilerin içine girmesiyle onların yaşamını anlamaya ve çevresine fark ettirmeden onların rollerine bölünür. Kılık da değiştirse şeytan şeytandır diyebiliriz.

Şeytan’ın Dünya üzerinde maceralarını okurken bir tık sıkılmış olabilirim. Kitabın sonuna doğru, Şeytan Amerikalı milyarder Henry Wandergood’u öldürerek onun içine girer. Oyunların, kandırmacaların tek sahibi olduğunu düşünen şeytan kendini günün sonunda nerede bulacaktır?

Okurken sadece Şeytan’ın bakış açısıyla ve düşünceleriyle harmanlanmış bir yolculuktu. Bazı yerlerinde sıkılsam da kitabın son kısmında oyunun çarkları dönmesiyle aktı gitti diyebilirim. Yazarın vermek istediği mesajlardan birisiyse Şeytan’ın bile kandırıldığı bir dünyada yaşıyoruz. Keyifli okumalar dilerim.

“Unutun her şeyi. Geride bırakabilmesi, insanın en mucizevi kabiliyetidir.”

“Fazla sevdiğinizde, sevilen nesnedeki eksiklikler fark edilmez olur, hatta daha da kötüsü: O eksikliklere meziyet atfedilir.”

“Geçmişin ne kadar karanlıksa bugünün o kadar aydınlık görünür…”

Genel, Kitap Yorumlarım

Günübirlik Hayatlar / Irwin D. Yalom Kitap Yorumum

Tünaydınlar herkese. Okumayı çok sevdiğim psikoloji alanından bir eserle geldim sizlere. Alanın değerli ve bilinen yazar Psikiyatr I. D. Yalom bizlere 10 tane gerçek hayattan alınmış psikoterapilerini anlatıyor bu kitapta.

Kitabın giriş cümlesi sanırım biz okurların dikkatini çekmiş. Roma İmparatoru ve filozof Marcus Aurelius, “Hepimizinki günübirlik hayatlar; hatırlayanın, hatırlanandan farkı yok,” diye yazmış. Hepimiz kusurlarımızla ve kusursuzluklarımızın toplamıyız. Hedeflerimiz ve yollarımız bizleri sürükleyebiliyor bazı zamanlarda. Hayatımızın amacını saptayamıyoruz, kayboluyoruz depresif düşüncelerde. Öyle bir zamanıma denk gelmişti bu kitap. Doğru zamanda doğru kitaba denk gelmişim.

Çok fazla kişisel gelişim okumayı sevmem ama psikoloji bölümüne ilgiliyimdir. Terapilerin nasıl yapıldığını ve nasıl sonuçlar elde edildiğini çok merak etmiştim. Hiç tanımadığınız birinin düşüncelerine dokunmaya çalışıyorsunuz sonuçta.

Yazarın kalemi anlaşılır ve sürükleyiciydi gerçekten. Her terapinin farklı bir duygunun üzerinde duruluyor. Merhamet, üzüntü, endişe, kaybolmuşluk… Merakı olan herkese tavsiyemdir, alanında uzman bir kişiden güzel bir kalemle yazılmış bir eserdi.

🪐”Düşünülmemiş bir hayat yaşanmaya değmez.”

🪐”Melodiyi oluşturan, fikirlerdir. Yaşamımızın çatısını da fikirler oluşturur.”